Birden babasını, babasının bir sözünü hatırladı; toparlanmak için elin mareşallerine bakmanın ne gereği vardı ona, ama çocukluğunda, daha 'büyük adamlaşmaya başlamadan önceleri, yani oğlunun kişiliğini kendince biçimlendirmeyi umduğu günlerde, sık sık; "Düştüğün yerden bir avuç toprakla kalkacaksın" derdi. Bir kavgada yenilişi, bir kavganın kaybını ikinciye başlangıç yapmak ve yenilişlerden, kayıplardan birşeyler kurtarabilmek! Önemli olan bu hırs, bu irade, bu enerji idi.
Hayat bu idi.
Havatı bir piyango gibi gördüğünü ve ona ancak bir tek biletle katılabileceğine inandığını düşündü. Sanki çekiliş bitmiş, biletine amorti bile çıkmamıştı. Bilet çöplüğe! Bahtsızlıklar, kayıplar, yenilişler! Bunlar bütün insanan kaderi idi. Yıkıcı olan bunlar değil,her kaybın yeni bir başlangıç imkânı getirdiğini görmemek, görememekti.
Başarısızlıkları söküp atamamanın zavallılığını duydu. İnsan ömrü küçücük bir kayıktı. Okyanus onunla aşılacaktı. Yolcusu ona dertlerini, kederlerini, acılarını, başarısızlıklarını doldurmaya kalkışacak olursa, minik sandal, yol daha yarı demeden sulara gömülürdü.
Sadece gövde düzeyinde yaşamak, sadece yeme, içme, üreme ve boşaltım biçiminde somut bir hayat yaşamak. Düşünce, duygu ve kadim ulemamızın 'latifeler' diye ifade ettiği ince hissiyat adına hiçbir şey yaşamamak. Buna bir tür zombileşme de diyebiliriz.
"Düştüğün yerden bir avuç toprakla kalkacaksın " derdi:
Bir kavgada yenilişi, bir kavganın kaybını ikinciye başlangıç yapmak ve yenilişlerden, kayıplardan bir şeyler kurtarabilmek!
Önemli olan bu hırs, bu irade, bu enerji idi. Hayat bu idi.
"Düştüğün yerden bir avuç toprakla kalkacaksın" derdi: Bir kavgada yenilişi, bir kavganın kaybını ikinciye başlangıç yapmak ve yenilişlerden, kayıplardan bir şeyler kurtarabilmek! (...) Hayat bu idi.